“-Nereye
koydunuzdu? Bulamıyorum.
Neriman’ın
sesinde dişi bir çağırış, istekli bir kışkırtma vardı. Cemil, elinin tersiyle
ağzını silerek, gürültüsüz yaklaştı, arkadan sarılıp diri göğüsleri kocaman
elleriyle kavradı.
-Bırakın
Cemil abi.. Sapıttınız mı gün ortası?
Neriman
hızla doğrulmuş, sağ omzunu ileri atarak gerinir gibi, nazla dönmüştü.
Kurtulmak için gövdesini arkaya atınca bel kemiği çatırdadı. Cemil bu sesle
ürpererek kırmızı dudaklı yarı açık ağza, menekşeye benzeyen kadın kokusuna
eğildi.”
Bu satırlar Yorgun Savaşçı’dan.. Kemal Tahir’in
romanlarındaki cinselliğe aşina olanları şaşırtmayacaktır bu pasaj. Söz konusu
cinsellikse, bunun gibi sahnelerle doludur Tahir’in romanları, ama şimdi sırası
değil.
Yorgun
Savaşçı’nın başkahramanı, İttihat ve Terakki üyesi Cehennem Topçu Yüzbaşı
Cemil, işgal altındaki İstanbul’a dönmüştür ancak geldiğinden beri üstünden
atamadığı yorgunluk, sanki dinlendikçe artmaktadır. Bu yorgunluğun, yılgınlığın
ve ezikliğin nedeni uzun süredir savaşmış olması değil yenilmiş olması; üstüne
üstlük ordunun dağılmış, ortada artık bir ordunun kalmamış olmasıdır. Kendini bir
işe yarayacak durumda hissetmemektedir. Cemil ve silah arkadaşları kimliklerini
kaybetmiş gibidirler, üstelik halkta da İttihatçılar’a karşı büyük bir öfke
birikmiştir ve kimse onları istememektedir. Yorgun
Savaşçı bir bakıma mutsuz bir kimlik arayışının romanıdır.
Kahraman olmasına kahramandır Cehennem
Topçu Cemil. Birinci Dünya Savaşı’nda İmparatorluğun bütün cephelerinde
savaşırken büyük ‘yararlıklar göstermiş’, çok iyi bir asker, daha ötesi, bir
kahraman olduğunu kanıtlamıştır çevresindekilere. Mütarekeden sonra
kaçırabildiği silahları saklayarak İstanbul’a dönmüş, ama şimdi, evinden dışarı
adım atmaya bile çekinmekte, pencerelerden bakarak olup biteni anlamaya
çalışmaktadır.
Romanın ikinci bölümü Anadolu’da
geçer ve savaş yılgınlığıyla başlar. “Genel
durum şu: Millet savaştan yılgın, ‘Vuruşalım’ demiyor musun, anasına sövmüşsün
gibi sırtarıyor.” Köylü artık subay görmek istememekte, yıllar sonra artık
bir harman yapabilmeyi beklemektedir. Yüzü bu sayede gülebilecektir belki. Kurtuluş
düşüncesi yoktur ortalıkta. “Manisa
müftüsü İzmir’deki Yunan komutanından, kasabada kötülük çıkmasın diye asker
istemiş. (…) Yol boyundaki köyler salıvermiyormuş Yunan askerlerini. İlle de
yemek yedireceğiz diyorlarmış. Rum köyleri değil haaa.. Türk köyleri, Türk..”
Ancak bölüm sona ererken, yılgınlığa ve yorgunluğa karşı artık savaş patlak verir.
Üçüncü bölümün ilk
sayfalarında şu cümle okunur: “Mustafa
Kemal Paşa padişaha başkaldırmış.” Artık yorgunluk bitmeye ve ‘kahraman’
Cemil de kendini bulmaya başlayacaktır. Yorgun
Savaşçı’da, resmi ideolojinin hep anlattığı gibi bir “Kurtuluş Savaşı
verildiği” kanısı hâkim değildir. Halkın savaşa büyük çaplı bir katılımı ve
desteği söz konusu değildir. Burada, Kemal Tahir’in roman dendiğinde çok önem
verdiği ‘dram’ budur.
Türk Edebiyatı’nın en çok
tartışılan romanlarından biri olan Yorgun
Savaşçı 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden beş yıl sonra yazılmış; 1980
yılında Halit Refiğ tarafından TRT için filme çekilmiş, ancak 12 Eylül 1980
askeri darbesi sonrasında özgün kayıt ve tüm kopyalarıyla imha edilmiştir. 1993
yılında, bu kez HBB kanalı için Tunca Yönder'in yönetiminde, ikinci defa TV
dizisi olarak çekilmiştir ama bu kopya da ortalıklarda yoktur.
Yorgun
Savaşçı resmi ideolojinin söyleminden farklı bir metin. Ona hem uyuyor,
hem de uymuyor. Ve, birçok Kemal Tahir romanı gibi öğretici yanı ağır basıyor. Bilindiği
gibi, yazarın tartışmalara konu olan tek romanı Yorgun Savaşçı değil. Devlet
Ana da, içeriğiyle, Marksist olarak tanınmış romancının Marksistler
tarafından ‘aforoz’ edilmesine yol açmıştı. Belki şu söylenebilir: Kemal Tahir,
hem muhafazakâr Sağ, hem de muhafazakâr Sol’un ‘elinden kurtarılması gereken’
bir yazar olarak edebiyat tarihinde ilginç bir yere sahip.
Cehennem Topçu Cemil’in
romandaki son görünüşü şöyledir: “Erlerin
giyimleri yamalı, postalları yırtıktı ama yüzlerinde, dövüşü çapulculara
bırakmamış gerçek savaşçıların haklı güveni vardı. Cemil hemen toplanıp bu
yırtık pırtık, yorgun, usanmış güvenin karşısında selama durdu. En arkadaki
biraz aksayan saka neferi geçene kadar da elini kalpağından indirmedi.”
Cemil, Türk Edebiyatı’nın belki de en yorgun kahramanıdır ama bu yorgunluk
halinin Cemil’e özgü olmadığını biliyoruz. Genelkurmay rakamlarına göre Kurtuluş
Savaşı'nda üç yıl içinde verilen kayıplar 9500 iken, askerden kaçanların sayısı
15000’dir.
No comments:
Post a Comment