Friday, March 13, 2020

Yorgun ama Savaşçı

“-Nereye koydunuzdu? Bulamıyorum.
Neriman’ın sesinde dişi bir çağırış, istekli bir kışkırtma vardı. Cemil, elinin tersiyle ağzını silerek, gürültüsüz yaklaştı, arkadan sarılıp diri göğüsleri kocaman elleriyle kavradı.
-Bırakın Cemil abi.. Sapıttınız mı gün ortası?
Neriman hızla doğrulmuş, sağ omzunu ileri atarak gerinir gibi, nazla dönmüştü. Kurtulmak için gövdesini arkaya atınca bel kemiği çatırdadı. Cemil bu sesle ürpererek kırmızı dudaklı yarı açık ağza, menekşeye benzeyen kadın kokusuna eğildi.”

Bu satırlar Yorgun Savaşçı’dan.. Kemal Tahir’in romanlarındaki cinselliğe aşina olanları şaşırtmayacaktır bu pasaj. Söz konusu cinsellikse, bunun gibi sahnelerle doludur Tahir’in romanları, ama şimdi sırası değil.
Yorgun Savaşçı’nın başkahramanı, İttihat ve Terakki üyesi Cehennem Topçu Yüzbaşı Cemil, işgal altındaki İstanbul’a dönmüştür ancak geldiğinden beri üstünden atamadığı yorgunluk, sanki dinlendikçe artmaktadır. Bu yorgunluğun, yılgınlığın ve ezikliğin nedeni uzun süredir savaşmış olması değil yenilmiş olması; üstüne üstlük ordunun dağılmış, ortada artık bir ordunun kalmamış olmasıdır. Kendini bir işe yarayacak durumda hissetmemektedir. Cemil ve silah arkadaşları kimliklerini kaybetmiş gibidirler, üstelik halkta da İttihatçılar’a karşı büyük bir öfke birikmiştir ve kimse onları istememektedir. Yorgun Savaşçı bir bakıma mutsuz bir kimlik arayışının romanıdır.
Kahraman olmasına kahramandır Cehennem Topçu Cemil. Birinci Dünya Savaşı’nda İmparatorluğun bütün cephelerinde savaşırken büyük ‘yararlıklar göstermiş’, çok iyi bir asker, daha ötesi, bir kahraman olduğunu kanıtlamıştır çevresindekilere. Mütarekeden sonra kaçırabildiği silahları saklayarak İstanbul’a dönmüş, ama şimdi, evinden dışarı adım atmaya bile çekinmekte, pencerelerden bakarak olup biteni anlamaya çalışmaktadır.
Romanın ikinci bölümü Anadolu’da geçer ve savaş yılgınlığıyla başlar. “Genel durum şu: Millet savaştan yılgın, ‘Vuruşalım’ demiyor musun, anasına sövmüşsün gibi sırtarıyor.” Köylü artık subay görmek istememekte, yıllar sonra artık bir harman yapabilmeyi beklemektedir. Yüzü bu sayede gülebilecektir belki. Kurtuluş düşüncesi yoktur ortalıkta. “Manisa müftüsü İzmir’deki Yunan komutanından, kasabada kötülük çıkmasın diye asker istemiş. (…) Yol boyundaki köyler salıvermiyormuş Yunan askerlerini. İlle de yemek yedireceğiz diyorlarmış. Rum köyleri değil haaa.. Türk köyleri, Türk..” Ancak bölüm sona ererken, yılgınlığa ve yorgunluğa karşı artık savaş patlak verir.
Üçüncü bölümün ilk sayfalarında şu cümle okunur: “Mustafa Kemal Paşa padişaha başkaldırmış.” Artık yorgunluk bitmeye ve ‘kahraman’ Cemil de kendini bulmaya başlayacaktır. Yorgun Savaşçı’da, resmi ideolojinin hep anlattığı gibi bir “Kurtuluş Savaşı verildiği” kanısı hâkim değildir. Halkın savaşa büyük çaplı bir katılımı ve desteği söz konusu değildir. Burada, Kemal Tahir’in roman dendiğinde çok önem verdiği ‘dram’ budur.


Türk Edebiyatı’nın en çok tartışılan romanlarından biri olan Yorgun Savaşçı 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden beş yıl sonra yazılmış; 1980 yılında Halit Refiğ tarafından TRT için filme çekilmiş, ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında özgün kayıt ve tüm kopyalarıyla imha edilmiştir. 1993 yılında, bu kez HBB kanalı için Tunca Yönder'in yönetiminde, ikinci defa TV dizisi olarak çekilmiştir ama bu kopya da ortalıklarda yoktur.
Yorgun Savaşçı resmi ideolojinin söyleminden farklı bir metin. Ona hem uyuyor, hem de uymuyor. Ve, birçok Kemal Tahir romanı gibi öğretici yanı ağır basıyor. Bilindiği gibi, yazarın tartışmalara konu olan tek romanı Yorgun Savaşçı değil. Devlet Ana da, içeriğiyle, Marksist olarak tanınmış romancının Marksistler tarafından ‘aforoz’ edilmesine yol açmıştı. Belki şu söylenebilir: Kemal Tahir, hem muhafazakâr Sağ, hem de muhafazakâr Sol’un ‘elinden kurtarılması gereken’ bir yazar olarak edebiyat tarihinde ilginç bir yere sahip.
Cehennem Topçu Cemil’in romandaki son görünüşü şöyledir: “Erlerin giyimleri yamalı, postalları yırtıktı ama yüzlerinde, dövüşü çapulculara bırakmamış gerçek savaşçıların haklı güveni vardı. Cemil hemen toplanıp bu yırtık pırtık, yorgun, usanmış güvenin karşısında selama durdu. En arkadaki biraz aksayan saka neferi geçene kadar da elini kalpağından indirmedi.” Cemil, Türk Edebiyatı’nın belki de en yorgun kahramanıdır ama bu yorgunluk halinin Cemil’e özgü olmadığını biliyoruz. Genelkurmay rakamlarına göre Kurtuluş Savaşı'nda üç yıl içinde verilen kayıplar 9500 iken, askerden kaçanların sayısı 15000’dir.

No comments:

Kuyan-Bulak Halı Dokumacıları Lenin'i Onurlandırıyor

Sık sık ve cömertçe onurlandırılır Yoldaş Lenin. Büstleri vardır ve heykelleri. Kentlere ve çocuklara verilir onun ismi. Konuşmalar yapılır ...