Monday, June 18, 2012

Melankoli Meleği: W. G. Sebald


Sebald insanı peşinden sürükleyen bir yazar. Her anlamda... Onu okurken, o da sizi dünya coğrafyasında, hafızasının eşliğinde dolaştırırken, mekanlar sizin dokunduğunuz yerlere dönüşüyor. Oralarda olmasanız da, günün birinde olacağınızı hissediyor ve zaten istiyorsunuz. Austerlitz romanında okuru sürüklediği yerlerden bir tanesi de Naziler’in Prag yakınlarındaki Terezin toplama kampıydı ve ben, romanı okuduğum yılın ertesinde, hiç hesapta yokken kendimi bu kampın tozlu sokaklarında bulmuştum. Büyük acıların sindiği odalara, duvarlara, dar koridorlara onun gözünden baktım biraz da. Gösterilen bir filmde onun aradığı annesini aradım. Terezin şehrinin ıssızlığında, zamanın yavaşlığına bıraktım kendimi. Sonra bir de baktım ki meğer birçok insan düşmüş Sebald’ın peşine. Bunlardan sonuncusu, belki de Grant Gee’nin Sebald belgeseli.

Satürn’ün Halkaları: İngiltere’de Bir Hac Yolculuğu, ki bu kitap Sebald’ın Türkçedeki üçüncü kitabı, bir gezi yazısı. Tabii bu, yapılabilecek en kaba tanım. ‘Anlatıcı ben’ olan Sebald on bölümde İngiltere’nin güneydoğusunu gezerken, anlatının zemini yine başka anlatılara, onlar da başka anlatılara kayıyor. Tabii hepsi bellekten çağrılıp geliyor ve okuyucuyu bir zaman tüneline sokuyor. Bu tünelde Rembrandt’ın Amsterdam’da sergilenen bir tablosu da var, Waterloo Savaşı da; av partileri de var Joseph Conrad da. Ancak bu çağrılanlar -çoğu zaman ölü, bazen unutulmuşlar- fırça darbeleriyle öylesine canlanıyorlar ki, onları tanımış ya da en azından görmüş gibi oluyorsunuz. Yazarın neredeyse hiç yorum katmamasının, hatta ortaya konulana biraz çekingen yaklaşmasının da bu etkiyi artırdığı söylenebilir belki.

Dürer’ün ‘Melankoli Meleği’ ise her Sebald metninde olduğu gibi burada da bayrağı taşıyor, ancak bu melankolinin varlığı, yazarın ‘pathos’dan kaçınmasına engel değil. Fotoğrafların da önemi büyük Sebald ve metinleri için. Çektiği ya da bulduğu fotoğrafları metinlerinin içine serpiştiriyor. Ama hemen ‘duyguları harekete geçiren’ türden, ‘öğretici’ ya da ‘altyazılı’ fotoğraflar değil bunlar. Etrafını saran metinle anlam buluyor ve ‘aura’yı genişleterek bazı şeyleri ima ediyorlar. Fotoğrafların yanı sıra kartlara, biletlere, çizimlere, listelere, ajanda ve takvim yapraklarına da rastlanabiliyor onun kitaplarında, ve tabii Satürn’ün Halkaları’nda:
“Orford’un çatıları ve kuleleri, ağaçların tepelerinin ardından bakıyorlardı, öyle yakın görünüyorlardı ki, elimi uzatsam yakalayacaktım sanki. Bir zamanlar evim gibiydi orası, diye düşündüm ve sonra, karşıdan yansıyan ışık giderek daha da göz kamaştırıcı bir hale gelince, çevredeki renkler de giderek karardı sanki ve birdenbire, değirmenlerin çoktan yok olmuş kanatları rüzgarda ağır ağır dönüyormuş gibi geldi bana.”

Sebald, benzersiz bir yazardı.

No comments:

Kuyan-Bulak Halı Dokumacıları Lenin'i Onurlandırıyor

Sık sık ve cömertçe onurlandırılır Yoldaş Lenin. Büstleri vardır ve heykelleri. Kentlere ve çocuklara verilir onun ismi. Konuşmalar yapılır ...